20 Ağustos 2014 Çarşamba

Başka dilde yaşamak…


Dün o küçük defterle tekrar karşılaşınca fark etti kadın. Neyi mi? hangi defter mi? Gelin size anlatayım o zaman. Belki de böyle başlarım bu hikayeyi yazmaya, hatta belki de çoktan yazmalıydım zaten.

İşte, o tanıdığınız kadın uzak diyarlardan döndüğünde hiç bitmesini istemediği bir rüyadan uyandırılmış gibiydi. Gözlerini sımsıkı kapatıp geri dönmeye çalışıyordu. İmkansız. İstemeyerek de olsa, uyanıp gününe başlamak ve “normal” olarak adlandırılan hayatına geri dönmek zorundaydı. Günler bir şekilde geçiyor ve kadın zaman zaman eline kalemini alıyor, önüne defterini çekiyor, yazmaya başlıyordu. Bir gece, “Sana bir mektup göndermek istiyorum; ama ne yazacağım, nasıl yazacağımı bilmiyorum,” dedi. İçinde birçok kelime vardı aslında kalbinden çıkıp kağıda dökülmeye hazır olan, ama onları yazsa ne anlardı ki adam? İçinde tanımadığı harfler bile olan kelimeler yığınından başka ne anlam ifade edebilir ki onun için? Peki, başka bir dilde yazmak ne kadar açıklayacaktı kadının hissettiklerini? Denedi. Düşündü. O dilde hissetmeye çalıştı ve sonunda bir sayfa dolusu kelimeyi yan yana getirmeyi başarabildi. Kağıdı katladı, bir kenara koydu. İşte o küçük defterin ilk sayfasına da ikisine de yabancı olan bir dilde bir not yazdı. Zarfı kapadı. Adresi hatırladığı kadarıyla yazıp, çünkü o gece ona söylemişti, hangi gece diye sormayın, belki sonra anlatırım, mektubu gönderdi. Birkaç hafta sonra mektup geri geldi: “Bulunamayan adres,” yazıyordu onun dilinde. Kadın yılmadı. Adresi değiştirip tekrar yolladı. İşte ondan sonra hiçbir haber alamadı ne mektuba ne de deftere dair. Soramadı da adama. Belki aradan bir yıl geçtikten sonra bir gün kadın, o küçük deftere rastladı. Almıştı adam. Ulaşmıştı mektup. Mutlu oldu kadın. Sonra dediğim gibi. Dün tekrar karşılaştı küçük defterle. İçindeki nota baktı. O yazdığı dilde değildi onun yaşadığı hayat. Kendi dilinde de değildi artık. Başka dilde yaşıyordu kadın. Çünkü başka dilde seviyordu. 

Aşıktı. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder